25 Nisan 2012 Çarşamba



Yıllar Bazen Yenik Düşer Eskitemez "Yeni Türkü"leri


Acayip bir adam, tarif edilemez bir sanatçı. Olmasa Mektubun, Çember, Bana Bir Masal Anlat Baba, Destina, Telli Telli ve bir çok eşsiz şarksı. Saydıklarım başyapıt olmuş artık bilmeyenlerin toplum içinde yaşama güçlüğü çektiği şarkılar. Bunların dile geldiği yerde türküler canlanır, anılar duygulanır, Aşklar yenilenir, boşuna Yeni Türkü olunmuyor böyle izler bırakıyor hemde silinmeyen cinsten bir iz bu. Hani bazı kitapların raflarda üstüne ya da içine aldığı tozlar vardır kitabın eskimiş kokusuna karışır bu da öyle bir şey. Ne zaman Yeni Türküden bir şarkı dinlesem sanki o raftan, o kitabı alıyor, okşuyor, kokluyor, anılarımı hissederek eskilerini ya da yenilerini yaşamaya devam ediyorumdur. Ben 90'lı yıllarda çocukluğunu yaşamış biri olarak Yeni Türkü'yü o zamanlarda yaşamın mutluluğunu ve 2000'li yıllarda gençliğini sürdürmeye çalışan bir birey olarak, yaşamaya devam ettiğim için kendimi ayrıca şanslı hissediyorum. Bu bir çok sanatçı içinde geçerli tabiki ve herkesin de ayrı ayrı dönemlerde yaşadığı ve bu dönemlerde de yaşamaya devam ettiği buna benzer sevdaları vardır.

Yeni Türkü'den, Derya abi'den sayfalarca bahsedilebilir ama zaten herkes herkesten daha iyi biliyor, dinliyor, yaşıyor. Bu yüzden yazımı kısa kesiyorum ve bu kadar konu hakkında yazarken babayı da es geçmek istemeden bu bir saygı selem yazım olsun ustaya.

Ekleyebileceğim başka bir not da, harika bir koleksiyonluk albümün tasarımı ve içeriği hakında da görsel olarak bilgi alarak artı bir haberdarlık kazanmış olduk derken Derya abinin bölümün çok kısa sürmesi tadı damağımda bıraktı dedirdiyor insana. Keşke dahada uzun sohbet edilseydi. Ama şu yönden de bakıyorum, benim yazımı kısa kesme olayım gibi herkesin aşikar olduğu bir ustayı tadında bir sohbetle bırakmak iyi olmuşta olabilir hani görmek yeterdi denilebilir belkide.


Ayrıca bir dipnot olaraktan, Yeni Türkü'nün çok güzel hazırlanmış huzur veren resmi sitesinide paylaşmak istiyorum. Zaten bilen bilir ve arama motoruna Yeni Türkü yazarsanızda karşısına çıkacağı gibi, ben yinede es geçilmesin diye paylaşmak istiyroum çok iyi hazırlanmış içerikler güncel ve ansiklopedi olarak iki ana bölüme ayrılarak, tarihçelerden yapılanlardan ,albümlerden tayfadan ve bir çok alakalı şeylerden rahatça yararlanabilirsiniz:

http://www.yeniturku.com



Son olarak yazıma benim en sevdiğim tabi sizlerinde sevdiği özel bir şarkı olan "Çember" adlı eserle son vermek istiyorum. keyifle dinleyin sonra kederlenin, keşkelerle yeşerin, pişmanlıklarla ölmeye biraz daha yaklaşın çünkü; hayat bundan ibaret gerisi oyalanmaca:

24 Nisan 2012 Salı



Destur Demeyin Seks'ime
, Sansür Vursan Nafile

Seks konusu hakkında yazma fikri nerden icap etti diyorsanız, bende derim ki neden icap etmesin acep? hayatımızın, hatta doğanın en önemli işlevi olduğu için olmasın sakın! bence ondandır. Birde seks herşeyden uzaklaşmak için en iyi kaçış yoludur. Bunu ifade etmeme gerek yok bile. Bu psikolojik midir bilmiyorum bilimde nasıl tarif ediliyor ama acayip bir ucuz terapidir. Bence insanlar açık sözlü olamıyor bu konuda çoğu zaman ama insanın belli saatler başı aklına en çok seks geliyordur, tabi işkolik ve benzeri gibi takıntılı hastalığınız yoksa aklınızdan kolay çıkmaz derken: "Seksi ifa edenin huzru saadeti mütevellit olur" diyerek edebi bir cümle ile seksi birleştirip çünkü; seks bir birleşim yoludur değil mi:) anlamayanlara birde böyle empoze edeyim dedim.

Yazıma başlarken dahi hemen bir tepki algılaması durumunun oluşabileceği düşüncesiyle karşı savunma cümleleri kurdum. Ama bu ülkemizde böyle işliyor bir baskı, bir ayıplama, örf-adet çatışmasınında içinde bulunduğu bir utangaçlık söz konusu oluyor saçma bir şekilde. Oysaki böyle olanlar, böyle düşünenler nasıl dünyaya geliyor? nasıl o beyni ve fikri kullanma yetisine sahip oluyor? seks ile meydana gelen sıralama ile başlangıç-giriş- ve sonucunda da sen oluyorsun bu kadar basit. bu olaydan böylesine çekinerek bahetmenin toplum içinde tabi yerine göre konuşulmasında aksi bir duygu beslemenin kendi kendini bastırmak ve kandırmak diye nitelendiririm.

Doğanın bir çok canlısına sunulmuş bu "doğal nimeti" diyorum çünkü öyle, su içmenin ve ona ihtiyaç duymanın doğallığı kadar normal bir eylem olduğu aşikar, tabi bazı hastalık ve rahatsızlık etkeni dahilinde konuşmuyorum o farklı bir konu yani bu güzel olay bazıları için mutzuluk veren bir merkeze dönüşmüş olabir sağlıksal nedenlerle.

Seks konusunda sayfalarca yazılar, değerlendirmeler ve örneklemeler yapılabilir ama zaten herkes bu konuda aynı ya da farklı bilgilere sahip. İşin uzmanlarıda orda burda konuşuyor, yazılıyor çiziliyor. Üstelik bu konuda ülkemizin bir değeri var değil mi Haydar Dümen daha ne olsun. Ama ben derim ki boş verin herkesin "dümen"i kendine:). Aslında bende seks konusunda değineceğim ve belirteceğim ayrı ve farklı konularda var ama bu yazımda kafaları fazla bulandırmak istemiyorum kısmet ise bir başka yazımda bahsederim.

Takındığım bir iki konu var bu hususta birincisi, Okan Bayulge'nin genellikle eğlence programlarında bilinçli olaraktan ortamı ısındırmak için sarf ettiği seks vb. kelimler. Neden Okan'ın programından söylediği bu basit kelimeden yola çıkıyorum çünkü; bir blog yazarı olarak gözlemlerim, çok az dış ortam, genel biçimde televizyon ve sosyal medya olarak şekilleniyor. Bu konuyuda dile getiren tek adam Okan Bayulgen, bu yüzden ondan giriş yapıyorum.

Okan bir konuğuna erkek ya da kadın ayrımı yapmadan ifade ediyorum "seks" gibi kelimleri soru ya da başka bir şekilde sarf ettiğinde hemen ellerini ağızlarına götürerek "aaaa ne kadar ayıp şimdi" gibi karşılık veriyorlar. Ee adama demezler mi sen hiç mi seks yapmadın ya da bundan sonra yapmıyacak mısın hespini bıraktım sen bu yaşına kadar leyleklerle geldik hikayesine mi inandın hey insan!

Okan böyle sorular yönelttiğinde konuk öğrencilerin olumlu tepkisi artıyor o an studyoda. Nedeni azgınlıklarından değil bu doğal olayı en çok benimsediğimiz yaşlarda kapalı olarak üstü örtülmeye çalışırken bir tv programında üstüne bastırarak dile getirilmesi onların pozitif reaksiyonda bulunmalarına yol acıyor. Bu bir çok programda yapılmıyor onlara da hak veriyorum seks meks dediklerinde Rtük'ten ceza alma korkuları içlerinde oluşuyor ama örnek verecek olursam, Oka'nın son Medya Arkası köşesinde ekrana geldiği gibi bir programda kadının çorabı kesiliyor erotikçe, Rtük bu olay hoşuna gitmiş olmalı ki ses etmiyor etmemeli zaten ama zamanında trtde yayınlanan "Tosun Paşa" filminde Adile Naşit'in "hamam" bölümün sansürlemesi toplumsal ahlaka yardımda bulumaksa, Rtük'ün o progama karışmaması çıkar alışverişinde olduğunu ya da ben bazı populer kesimi karşıma almayayımda bana da dokunamasın ucu gibi bir düşünce besliyorsa go and fuck ulan o zaman derim. Demek ki onların işi kelamda, sözde bir go and fuck de bak ne oluyor belgesellerde kuşlar ölüyor.

Yani seks desek ayıp seks televziyonda!

Bu cümle,rap müziğini icra eden "Ceza" bir parçasında çok güzel dile gertiriyor. Parça bir çok konudan bahsediyor kadının önemi, amerikan kültüründen farklı olduğumuzu vs gibi. ve birazda işi dalgayada alarak vurgulamış. Ceza'nın bir kaç kelimesini seçerek bu konuya ilişkin paylaşmak istiyorum her ne kadar ruhumun gıdasını rock kültüründen karşılayarak beslensemde, rap müziğininde bazı konuların anlatıcı yönünü en iyi ifade eden müziklerden olduğunu düşünüyorum.
Okan'ında programına konuk olmuş rap icratcılarından killa hakan ve ceza'nın düet yaptığı Delight parçası:
-Ayrıca bu klip yayınlanan kanallarda bazı sözleri sansürlenmiştir. Ben sansürsüz video klibini paylaşıyorum bu şarkı Rtük'e gelsin! :

ANLAMADIĞIN DİLDE KAFAYI SALLA
GÖT DESEM AYIP GÖT TELEVİZYONDA!



Takındığım ikinci hususta kısaca bahsetmem gerekirse seks yaparken bir çok sorunumuzu o an ki olaya taşımamamız yani işi eve götürmemek gibi yani onun gibi bir şey. Örnek verecek olursam, insan sevişirken gelecek, para vb. detayları neden düşünmez. Asıl o anda iken vicdan devreye girip seni dürter ama sen hadi lenn diyerek bamm.. gerisini size bırakıyorum benden bu kadar yorum sizin sayın okuyanistler.

Yazımda bir çok kez hatta baya baya seks ifadesini kullandığımın farkındayım bilerek mi yaptım evet:). Neyse son olarak Seks ağırlıklı bir konu hakkında bu yazıyı sizle paylaşırken, hem cinsellik ve seks konusunda bilimsel, ilişkisel, ana konu olarak yaklaşmadığım için aydınlatıcı olsun diye hemde Belki ilgisini çeken olur, bir şey alır, uygular, sevinir, bayasosyalkuş adamsın falan diyenler olur bu da belli mi olur. bu yüzden bazı haber bloglarının linklerini paylaşımda bulunmak istiyorum. Blogcu blogcunun yazısına muhtaçtır:) =

http://blog.milliyet.com.tr/cinsel-bilgiler--cinsellik-hakkinda-hersey-burada----/Blog/?BlogNo=207747

http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/416296.asp

19 Nisan 2012 Perşembe



GEÇMİŞİ OLUP DA GELECEĞİ OLMAYANLAR YANİ KOLEKSİYONLAR

Başlığı yazarken aslında konuyu özetlemiş gibi oluyorum. Bu yüzden bu konu üzerinde sayfalarca durmaya gerek yok kanımca. Kısaca fikir ve düşüncelerimi yazmak istiyorum sadece. Öncelikle Koleksiyonla uğraşanlara, hayatının önemli bir evresini bu işe adamış koleksiyonculara saygım büyük ama ben bu olaya pek sıcak bakamıyorum. Bir kere eşyalarla anı yaşama, yakalama olayını bitiren, geçmişi geleceğe taşıyan en baş icattır koleksiyon.

İnsanın kendini bile çok sevmemesi gerekir ya da karşında duran her ne ise aşırı bağlanmamalı. Sonra egolar tavan, kişilik taban olur. Ortasını bulmak lazım. Ama insan aynanın karşısında dahi kendini farklı görüp, maskeler takınıp, hayatın balolarına koyuşuyor. Tabi hepsinin toplamının arkasında kaybetme korkusu tekevvün edebiliyor. Akabinde herhangi bir eşyanın plak, gözlük, gitar, saat, para vs gibi koleksiyonlara, ha tabi pul koleksiyonu meşhurdur onuda unutmamak lazım bağlanılması gibi durumlar anı yaşamayı ortadan kaldırıyor. Genellikle gençlik yıllarından alışkanlık haline gelen koleksiyonculuk, yaşlılık döneminde devamlılık arz ederek yıllarını bir nesneye odaklamak durumuna dönüşmesi bana mantıklı gelmiyor. Onlarla oyalanırken belki hayattında, yıllarında bir çok şeyi kaçırıyor ya da eksik kalıyor ki artık hayatın son evrelerine geldiğini hissettiğinde bir bakıyor o kadar koleksiyonlar arasında kaybolmuş ve anıların tozlu yükü altında vicdanı muhasebesi açık vermiş. Bazende o kadar uğraşılmış, düzene sokulmuş bir koleksiyon bir arkadaşın, tanıdığın aşırı ve sevimsiz ısrarları sonucu bozulabiliniyor, koleksiyondan bir parça hediye edilmesi gibi. Yani burdan da anlaşılacağı gibi bir şekilde emek harcadığın, kendinin dahi kullanamadığın, kullanmayı unuttuğun yıllarına karışmış o değerler, yaşanmışlıkları ya da yaşanamamışlıklarıyla bir şekilde
kaybolacak sen farkederken belkide farkedemeden.

Bahsettiğim gibi gençlik yıllarında başlanıldığı zaman pek sorun teşkil etmiyordur o yılların verdiği enerji, adrenalin, hareketlik bir şeylere sahip olma ve farklı olma güdüsü daha da iştahlı eylimlere yol açıyor bu da ömrün son anlarına kadar köprü oluşturabiliyor eğer koleksiyon olayını takıntı yaptıysanız. Ömrün son demlerinde öyle bir demlenir ki ruh eşya değil bir can arar o koleksiyonlar arasında cana neler batar neler. Nihayetinde onlarda sizden yoksun kalacak o çocuk gibi bakılan koleksiyonlar kime emanet olacak olsa bile belli bir süre sonra onlarda salacak dağıtacak hep öyle olmuştur ordan burdan okuduğumda bu konularla ilgili.

Koleksiyon konusuna girecek ise savunduğum bir hususta var tabi. Mesela bir sanatçının besteleri, plaklarının, kayıtların arşiv olarak muhafaza edilmesi vefatından sonra. ve ya bir sanatçının işiyle ilgili bir çok nesne, eşya toplaması, biriktirmesi gibi. Ama bunlar koleksiyonculuktan daha ayrı bir durum bence yinede bahsetmek istedim.

Son olarak illa ki hastasıysan bir şeylerin onunla ilgili bir şeyler yapabilmek için onu kusursuz bir şekilde muhafaza etmek gerekli değil sonucuna varmak istiyorum. Git bir şeylerle uğraş, al, kullan, koy bir köşeye canın istediğinde bir kez daha kullan, ona buna dağıt yeterki bağlanma, anı yaşa. Taşıdığın can dahi senin değilken bağımlı olma! Tüketirken hastalanma! Herşeyin başı o beş harfli kelime nedir tabiki sağlık! Bu koleksiyon konusu üzerinden aslında bir çok konuya, duruma, dolaylı yollardan ithafımdır. Anlayan anlamıştır beni. Sen nerden biliyorsun genç yaşında bu işle uğraşmadan ne ahkam kesiyorsun diyorsanız o'nada eyvallahım var. Ben sedece okudum, bir kaç kilo tarttım, düşündüm en önemlisi "empati" kurdum sonra kafama bulaştı bu düşünce bende kafamı yıkamak yerine kağıtın üstüne silkeledim ve bunlar döküldü baya kirliymiş saçlarımda anlaşılan. Bayakirlikuş muş uçmuş durmuş burası muş yolu yokuş diye gider durduramazsın bu kelimeleri "nokta" koymazsan. Dağılacak gibi olurken konu bir balans ayarı ve ani manevra ile bitirme vuruşu yapıyorum gol olur mu? bilmem. Başlık bence etkili idi onla bitirelim ne dedik: "GEÇMİŞİ OLUP DA GELECEĞİ OLMAYANLAR YANİ KOLEKSİYONLAR".

14 Nisan 2012 Cumartesi




DIRDIRCILAR

Montaıgne'nın Denemeler kitabında "Dırdırcı" insanlardan bahsederken yazısına; Mızmız, dırdırcı insanları hiç sevmem diyerek başlıyordu. bu konu ilgimi çekti ve hayatımızda ve çevremizde olan bir çok dırdırcı insandan haz almadığımız gerçeğini net bir şekilde hatırlattı.

Bende bu deneme konusundan yola çıkarak montaıgne gibi kısa ve öz bir biçimde bu sorunu(sorun mu denmeli artık bilemiyorum) ele aldım. Biraz dırdırcılar için abartılı cümleler olduğunu düşüneblirsiniz ama mantıklı bir açıdan düşünürseniz ve montaıgne'nin denmesini okuduysanız, kaç yüzyıl önce montaıgne tarafından gözlemlenip, canını sıkan bir durum olarak nitelik kazanmış ki hissettiklerini yazıya çivilemiş.O zamanlardan bu zamana bir sorun olarak hayatlarımızda, ilişkilerimizde yer edinmiş bir konu olarak kuşak atlamıştır.

Evvela bir kez daha üstüne basarak söylemek gerekir ise montaıgne'nin yazısından yola çıkarak dırdırcı insanları deneme yazısı olarak ele aldığımda konuyu kısa ve net cümlelerin kollarına bırakırken satırlarım şu ruha bürünüyor:

Dırdırcı insanlar yaşama sevinci nedir bilmeyen insanlardır. Hayattan ve evrenden her zaman kötülük beklerler, mutluluğun tadını tatmazlar. Bu insanlar yaşama sevincini haz edinmiş kişiler ve toplum tarafından da pek sevilmezler. Aydınlığı karanlığa gömen bir vampir gibi yaşar ve inlerinde oluşturdukları gürültülü dünyada kaybolurlar.

Montaigne demiş ki:”sinekler gibi. Cilalı pırıl pırıl yerlerde tutunamaz, pürtüklü, pürüzlü yerlere abanır, oralarda rahat ederler, ya da sülükler gibi kara kan içer, kanla beslenirler.”

Böyle yaşayan insanlara ithafen;

*

Yaşamayı ne sandın büyük bir acı mı? Ya da öldürmek üzere olduğun büyük bir düşman mı? Hayır! Yaşam; hayata, evrene, doğaya, bize sunulan hakikate nasıl bakıyorsan, nasıl benimsiyorsan seninle şekillenen bir mucizedir.



2 Nisan 2012 Pazartesi



Caddedeki Çocuktan Öğütler
(Kelimelerin Dansı adlı bir masaldan)

-Bir gece yine yalnızlıkların doldurduğu kalabalık caddenin içinde kaybolan çocuk bağıra bağıra kelime satıyordu kendisi gibi yolunu kaybetmişlere. Ama kimse kulak asmıyor, farketmiyordu nedensizce. Sonra bir an bana rastgeldi kaldırımın en ücra köşesinde, yolumu kesti eğil dedi ve sonra anlamsızca bunları fısıldadı kulağıma gece boyunca:

Yokluğun önüne serdiği hediyeleri alır götürür ellerin. İlk başta hoşluktur zevke vardığın gözlerinde parlayan maneviyatı hiç sayılan maddi meraklarının, içine düşünce anlarsın ne için dalaştığın ve ne için uğraştığın, anlamadan vardığın kararın pişmanlıktır karşında durduğun düşmanın. Zaman ilerledikçe başta oluşan getiriler eşitlenir götürdüklerine anlattıkları kalır elinde merak etme onlarda harcanır yarın bir gün kaybedilenlerin arkasından sarf edilen keşkelere..

Vakti daraltan bir saat evresinin içine mahkûm kalmış suretin, bundan payını koparmış kimselerle dolu çevreler ve etrafında ki gölgeler takibi sürer her attığın adımlarda, izlerini saklamaya çalışır kalp atışları saklanmaya ve uzaklaşmaya, şehrin en köşesine bırakırsın üzerideki geçmişin birikmiş çöplerini. Bu yalnızlık yollarında daha yolun başıdır ilerleyeceğin birçok yolculuk, atacağın birçok adım o adımlar atılırken, akşamın da bir bakmışsın ki şehrin ışıkları hafifleşir havanın soğuk sohbeti titretir elleri. Hoşuna gitmez muhabbeti hissettirir ensende garip bir ürpertiyi, karanlıktan korkmadan ilerlediğin bu yolun habercisi ruhunun sunmuş olduğu cesaret hazinesi.

-Artık yeter ne demek istediğini ve neden bana söylediğini bilmiyorum ama zamanım yok gitmem gerek diyerek bahane ile uzaklaymaya çalışırken yeniden başladı o an tek bana anlamlı gelen anlamsızlıklara..

Zaman en iyi ilaç kullanmasını bilenlerin olmuştur yaralarına deva, bir kenara terk edenlerin olacaktır her zaman basına bela. Yılların içine hapsolmuş birkaç takvim yaprağı içinden geçen her sonbaharın dökülmüştür birçok yaprağı. Yürürken binlerce ağacın arasında fark edilemezsin kaplamıştır gölgeleri, adım attığın her çehreni, suratında yalnızlığın birikmiş izleri taşımış onca yıl sorusuz yüklenen yükleri, her acı da bir yenisini. Şu akıl dediğim sahtekâr kaybetmek nedir bilmeden limanlarından gemileri sürüklercesine gurbetin yoluna neden? Engel olmadın her attığım adımda yaklaşırken uçurumun biraz daha kenarına. düşmemi beklemeden savurdu rüzgârların kollarını açmış bekleyen sonsuzluğun kucağına..

- Ve son olarak ekledi çocuk;

Akmayan kalemin mürekkebi, tükenmezdir nefesi her çizikte gösterecektir yaşanılanların ölümsüz resimlerini. Anlatacaktır her suskunlukta gerçekleri, dili olmayan sayfalarım kalemimin ucudur konuşturacak olan sessiz kelimeleri susmak nedir? Bilmeyen sesli harflerim haykıracaktır etrafa boşaltacaktır zehrini, hasta olan zihinlerin şifasıdır sarf etmekte olduğum miras misali sözlerim.. Suskun dudakların mühürlenmiş cümleleri, korkudan konuşamayan gözleri, soğuk ateşten yanmayan bedenler, acı çekmeyen ağrılarından sızlayan kalpler, vicdan nedir? Bilmeyen taşlaşmış yürekler, sahtekârlığa batmış kör gözlerin önünde sirkelenmiş yalanlar, açıkça bataklığa batmış timsah yavruları söyleyin kim? temizleyecek kirlenmiş dünyamı, kim? yenileyecek basa dönmekten bası dönmüş rüyalarımı...

-Ben şaşkına uğramış vaziyette orda kala kalırken çocuk ardına bakamdan kafasını ve bedenini çevirdiği gibi caddenin karanlığında adeta buharlaştı. Ben korkmuştum. Ürperti omuzlarımı okşayıp duruyordu. hepsini geçtim söylediklerini düşünmek beynimi çürütüyor, her bir kelimesi kalbime doğru sıkılmış kurşun gibi ardarda saplanıyordu.

Şimdi bu çocuğun söyledikelrini bende dahil olmak üzere düşünelim ne dersiniz?