20 Mart 2013 Çarşamba

Tanrı’nın Kusursuz Yalnız(lık)ları



Yalnızlığı iyice koyulaştırıyorum zihnimde. Var olan yalnızlığımı daha da kalabalıklaştırıyordum küçük dünyamda. Bunun için özveri gösteriyordum, bu kaçınılmaz bir sonmuşçasına. Galiba kabullenmenin gerçekliğini kavrıyordum. Yaptıklarımın yanlış olduğunu hissede hissede; ama sesimi çıkarmadan, içime atarak geriye çekiliyordum. Ne kadar boşluk edinmişsem kendime; şeytanın en çok satanlar rafından, edinirken içine koyduğum huy ve uğraşlara dalıyordum, arkama bakmadan kaçarcasına.

Tanrı’yı düşündükçe, yalnızlığın o kadar da anormal olmadığını, hatta yalnız olamayan, çiftini bulmuş insanların lükse kaçtığı kanaatine varabiliyordum. Evet yalnız olmamak! Bu bir lükstü yahut Tanrı'nın cömert hediyelerinden biri. Bu yazıyı yazdığım ana kadar bilmem kaç küsur milyar insana ulaşan nüfusun içinde yalnız ve yalnız olmayanlar, eşit bir biçimde değildir muhtemelen. Bir gerçek daha ağır çekiyordur muhakkak. Bu dünyada eşit olmayan her şey gibi!.

Tanrı; “Doğmamıştı, Doğurulmamıştı” Evreni, hatta boşluğu dahi kendisi yaratmıştı. Profesyonel bir yalnızlıktan bahsediyorum. Gücüne kıyasla daha enteresan, daha kendinden parçalar yaratabileceği aşikardı. Lakin yalnızlık Tanrı’ya dahi ağır mı gelmişti?

Yarattığı boşluğun içine -teşbihte kusur olmaz diyerekten- düşmüş olmaz mı diye sormalı bir yerde. Buna bağlı olarak, yalnızlığını sonlandıracak, duygusal bir gerçeklik yaratarak; minnet, saygı, nefret, mutluluk, acı, ceza, ödül ve genelde huzur vaatlerinde bulunacağı bir alan oluşturmalıydı. Bunu gerçekleştirerek, gücünün arkasındaki yalnızlık olgusunu, yenebilecek bir mucize tasarı ile bu boşluğu doldurabilecekti. Dünyevi sonlanması(Kıyamet) olağan olmasına rağmen, devamlılığını koruyacak olan kutsal bir uğraş ve büyük bir anlam kazandırmış olacaktı.

Yalnızlık kumaşını, üzerlerine sarabileceği canlılar yaratması; bunu hissedebilmeleri için yalnız olmayanları aralara da serpiştirmesi, dengeyi sağlamalıydı, işi matematiğe vurmak gerekirse. Lakin “duygu” planları altüst edecek bir gerçekti. Tanrı da yanılabilir miydi?

Kim bilir belki bu senaryo hiç oluşmadı, bu yalnızların avuntu çeşmesine ağızlarını dayamasıyla, susuzluğunu giderdiği, ıslak bir kuruntudan ibaretti. Yani her şey birden bire olmuştu söylenenlere bakılırsa; olması gerektiği için “ol” denmiş ve “olmuş” Bu daha yalın ve anlaşılırdı, bir cümle ile her şey basite indirgenmişti. Böylece İnsanlar bu sorunu bırakıp, dünyevi denizde boğulmamanın uğraşına dalmış, uyuyorlardı. Boğulmaya asıl sebep olacak eylemden habersiz; tatlı gelen bir uyku hali.

En başa dönecek olursam, daha içsel bakarak duruma, bunların hiçbir önemi yok aslında. Olanları başa saran, yersiz bir anlam çıkarma eyleminden öteye gitmiyor. Elinde sonunda insan yalnız kalıyor, en çok kalabalık hissettiğinde dahi yanı başını. Çünkü tanrı her şeyden önce yalnızdı, ardından bir dizi yalnızlıkları yarattı. Her şey biraz Tanrı’nın kusursuz yalnız(lık)ları..


15 Mart 2013 Cuma

SENDE İNSANSIN


Akıl güçlüdür;
ama yalnızdır
bir fikir koy yanına
şahlanır ağırlığınca
akıl kumardır;
elinde zarları sallanır
elinden düşürmez
büyük oyuna hazırlanır.

Sen bekle dur
o gün kapındadır
çalınca açacaksın
çünkü sende insansın
acıyı-tatlıyı tadacaksın
farkına varınca
kahrından belki ağlayacak
belki sırıtacaksın..

Sonunda düşen
hep sen olacaksın
ölüm akla düşünce;
ateşten yanacak,
bir anlam yüklenmeden
anlamsızlıkla boğulacaksın
çünkü sende insansın
Sonu baştan okunmuş
hüzünlü bir romansın...