Yalnızlığı iyice koyulaştırıyorum zihnimde. Var olan
yalnızlığımı daha da kalabalıklaştırıyordum küçük dünyamda. Bunun için özveri gösteriyordum, bu kaçınılmaz bir
sonmuşçasına. Galiba kabullenmenin gerçekliğini kavrıyordum. Yaptıklarımın
yanlış olduğunu hissede hissede; ama sesimi çıkarmadan, içime atarak geriye
çekiliyordum. Ne kadar boşluk edinmişsem kendime; şeytanın en çok satanlar
rafından, edinirken içine koyduğum huy ve uğraşlara dalıyordum, arkama bakmadan
kaçarcasına.
Tanrı’yı düşündükçe, yalnızlığın o kadar da anormal
olmadığını, hatta yalnız olamayan, çiftini bulmuş insanların lükse kaçtığı
kanaatine varabiliyordum. Evet yalnız olmamak! Bu bir lükstü yahut Tanrı'nın
cömert hediyelerinden biri. Bu yazıyı yazdığım ana kadar bilmem kaç küsur
milyar insana ulaşan nüfusun içinde yalnız ve yalnız olmayanlar, eşit bir
biçimde değildir muhtemelen. Bir gerçek daha ağır çekiyordur muhakkak. Bu
dünyada eşit olmayan her şey gibi!.
Tanrı; “Doğmamıştı, Doğurulmamıştı” Evreni, hatta boşluğu
dahi kendisi yaratmıştı. Profesyonel bir yalnızlıktan bahsediyorum. Gücüne
kıyasla daha enteresan, daha kendinden parçalar yaratabileceği aşikardı. Lakin
yalnızlık Tanrı’ya dahi ağır mı gelmişti?
Yarattığı boşluğun içine -teşbihte kusur olmaz diyerekten- düşmüş
olmaz mı diye sormalı bir yerde. Buna bağlı olarak, yalnızlığını sonlandıracak,
duygusal bir gerçeklik yaratarak; minnet, saygı, nefret, mutluluk, acı, ceza, ödül ve genelde huzur vaatlerinde
bulunacağı bir alan oluşturmalıydı. Bunu gerçekleştirerek, gücünün arkasındaki
yalnızlık olgusunu, yenebilecek bir mucize tasarı ile bu boşluğu
doldurabilecekti. Dünyevi sonlanması(Kıyamet) olağan olmasına rağmen,
devamlılığını koruyacak olan kutsal bir uğraş ve büyük bir anlam kazandırmış olacaktı.
Yalnızlık kumaşını, üzerlerine sarabileceği canlılar
yaratması; bunu hissedebilmeleri için yalnız olmayanları aralara da
serpiştirmesi, dengeyi sağlamalıydı, işi matematiğe vurmak gerekirse. Lakin “duygu”
planları altüst edecek bir gerçekti. Tanrı da yanılabilir miydi?
Kim bilir belki bu senaryo hiç oluşmadı, bu yalnızların
avuntu çeşmesine ağızlarını dayamasıyla, susuzluğunu giderdiği, ıslak bir
kuruntudan ibaretti. Yani her şey birden bire olmuştu söylenenlere bakılırsa;
olması gerektiği için “ol” denmiş ve “olmuş” Bu daha yalın ve anlaşılırdı, bir
cümle ile her şey basite indirgenmişti. Böylece İnsanlar bu sorunu bırakıp,
dünyevi denizde boğulmamanın uğraşına dalmış, uyuyorlardı. Boğulmaya asıl sebep
olacak eylemden habersiz; tatlı gelen bir uyku hali.
En başa dönecek olursam, daha içsel bakarak duruma, bunların
hiçbir önemi yok aslında. Olanları başa saran, yersiz bir anlam çıkarma
eyleminden öteye gitmiyor. Elinde sonunda insan yalnız kalıyor, en çok
kalabalık hissettiğinde dahi yanı başını. Çünkü tanrı her şeyden önce yalnızdı,
ardından bir dizi yalnızlıkları yarattı. Her şey biraz Tanrı’nın kusursuz
yalnız(lık)ları..