
Ölüm Korkusunun Kokusu
Ölümler çıplak gelir demiş Düş Sokağının en sakin yalnızları. Dünya'ya da çıplak geldik, ölümüde çıplak mı karşılamak gerekir demeyin. Soyut olarak çıplak alır götürür seni. Üzerin kat kat hint kumaşıyla sarılsada, ölümler çıplak gelir sen anlamasanda. Zaten anlamaya gerek yok! Çözmeye çalışmana da hiç lüzum yok! Sonucu belli olan bir şey için çabalar ne boş emektir. Değişmeyenin sadece değişim olduğunu bilen insanlar, değişiminde değiştiremeyeceği tek gerçek" ölüm"dür bunuda bilmek gerek. Bu konuda bu aralar hassaslaştım galiba. Burada içimdeki yoğunluk sebebiyle dile getirmek istediklerimi tam anlamıyla yansıtamıyor olabilirm; Ama bu satırlarla ilişkili bu konuya beynimde yer sattığım aşikar. Neyse bu kaygı genellikle belli bir yaşanmışlıkların sonucu olarak, hayatın genel evresini geride bırakmış insanlarda o dönem içerisinde canlanmış oluyor. Özellikle gençlik döneminde bu kaygıdan uzak bir hallenme ile yaşama kendimizi salmamız, bizim ilerleyen yıllarda bu korkuyu yılnmış acı şarap misali ertelenmiş kaygı-korku haznemizde bekletip, o dönemlerden biriktirmemize neden olarak yaşamımızın belli evresinde karşımıza koklata koklata koyuyor..


Artık iyisiyle, kötüsüyle bir sonuca bağlamak istiyorum, ama daha bir kaç konuya değinmeden terketmek istemiyorum burayı şöyle ki: Gençlikle bağdaştırırken ölüm kaygısını o dönemimizde, bu ölüm kokusunu burnumuza çekmememizin birçok durumu var. Bu Tanrı'nın sistemide olabilir. Şöyle bir düşünürsek, Tanrı işlediği mekanizmanın zaman ayarı ile birlikte çalıştırdığı düzenek, başlarda sağlıklı çalışması ve hiç teklememesi gibi; Ama çalıştıkça, yoruldukça yavaşlaması ve sona yaklaştım mı endişesi. Her şeyin matematiği var mıdır? Neyse ne diyordum işte gençlikte aklımızda tabiri caiz ise, kavak yellerinin yellenmesi bu kaygıdan uzaklaştırıyor. Durumu başka bir durum devir alıyor. Yani oyalanmalar, oyalayanlar, karmaşa ve karışıklıklar, kimlikleri arayışlarda falanda filanlar. Hadi örnek dahi vermek gerekirse: Kaç hatun tavlarım ya da kaç erkek, kaç defa seks yaparım, şu sınavdan geçersem şu olur, kalırsam biterim, kariyer yapmalıyım, para kazanmalıyım, güçlü olmalıyım, acımamalıyım, yenmeliyim, kazanmalıyım ve bir çok dönemi oyalayan sorular, ugraşlar.. Haytımız bu kelimeleri nasıl? uygularım, yaparım ederimlerle geçmiyor mu? ilkçağda birileri harfi buldu sonra birileri yazıyı, daha sonra birileri de kelimeler oluşturdu, Tanrı beyin ve zekayı zaten sunmuş büyük bir cömertlikle. Hepsinin harmanlaması ve küçük kelimelerle, büyük ugraşlar, işler çıkıyor. Ömürde bunlar içinde büyük bir ölçüde kayboluyor. Bunların başlanğıcında kaygı duymamızın nedeni ise "bilinmezlik" evet belkide tek ahantar bu kelimedir. Bilinmezlik! yaşamımızdaki eylemlerin kaygıya dönüşmesinin etkeni. Yapacağımız ya da yapmak zorunda olduğumuz herhangi bir eylemin sonucunu kesin olarak değiştirilemeyecek durumda olduğunu bilsek, o eylemin öncesi veya sonrası için hiçbir kaygıya yer vermeyiz aklımızın en ucra köşelerinde.
Konuyu burda sonlandırmak istiyorum. Yoksa daha ve daha uzar gider gibi geliyor. Konu derin bir konu idi. Bahsedilecek çok işlev var ama sohbet havasında içimdekilerimi paylaştığımı düşünüyorum. Bu yüzden favori cümlelerden sürçü lisan ettiysek affola diyor ve yavaştan uzaklaşıyorum gözlerinizden.
Tamamen kaybolmadan önce, ölüm konusuyla ilgili benim satırlarımda dile getirdiğim düşünsel öngörülerime burun kıvıranlar için, daha bilimsel ve farklı blog yazılarının linklerini vermek istiyorum:
http://blog.milliyet.com.tr/olum-korkusu--olum-endisesi
http://blog.milliyet.com.tr/olum-korkusu
http://blog.milliyet.com.tr/yaslanma-ve-olum-korkusu
http://blog.milliyet.com.tr/olum-korkusu---dinin-kaynagi
Perdenin kapanışını, yazımın girişine konuk olan Düş Sokağının Sakinleri ile "Ölümler Çıplak Gelir" parçasıyla yapalım ve diyelim ki:
Ölümler çıplak gelir
Geceyi indirir yavaşça gözlerine
Senden çıkmak kolay değil
Beterdir hayat acılar çekenlere
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder