21 Haziran 2012 Perşembe




Aşıksan vur saza
, Asiysen bass gitara



Gitar tutkusu  masraflı bir iş bunun farkındayım, farkındasınız. Herkes bu alana para yatıracak kadar kazanç sahibi olmayabilir. ben şansı, fırsatı ve böyle bir lüks mü demeli artık bilimiyorum olanlaradır lafım. Hayat müziklerle, notalarla güzel. Birde yalnızsan oho deyme keyfine. Yalnızın gıdasıdır müzik. Diyeceksiniz ki; ruhun gıdası değilmiydi ki o söz. Hayır! yalan. Doğrusu benim dediğim siz bana inanın babalar.:) Ama, Ah ötek'im tatlı şaşkınım. Gel sen inanma benim her sözüme. Kelin merhemi olsa sürmez mi? demiş Düzağaç Feridun:) Nediyordum evet, bende dahi bir gitar var. Çalamıyorum ama tıngırdatıyorum arada. Hatta şarkı yazıyorum mesela; buralarda yaz günü küresel ısınma var canım, eriyor buzullar çabuk gel eriyene kadar seni bekleyemem diye yılın hiti olur da neyse..

Daha çok yazacak satır var kafamda ama burada tatlı kıvamında noktalamak istiyorum. Gitmeden önce bu aralar yazılarımda huy sahibi edindiğim, konu ile alakalı video paylaşımımı yaparak gidiyorum.

Elektro Gitar yapılışı:





Akustik gitar nasıl yapılır
:



Elektro Gitar Nasıl Çalışır:


14 Haziran 2012 Perşembe



Tarihi Değiştiren Kadınlar
Dünyada insan sıfatını taşıyan, canlı sınıfında yer edinmiş bilindiği gibi iki tür var. Biri kadın diğeri erkek. Bu gerçeğin başka seçeneği yok. Bilimsel ve dinsel olarak. Bu yüzden İnsanoğlu yaratılıştan yani Adem ve Havva'dan bu yana, bu iki ilişki düzeni üzerinde belli bir toplam sonucu beraber elde etmiştir. Bu sonuç şu anki dünya düzenini ve nüfusunun geldiği yerdir. Doğal olarak da eğer tarih yazılıyorsa, bu gelişim süreci içerisinde, değişimleri ile beraber ilerlemiştir. Değişimi sağlayan insan toplulukları erkek ve kadından ibaret olduğuna göre, iki faktörde pay sahibi bu konuda. Nasıl erkeklerin ismi varsa bu süreçlerde, kadınında azımsanmayacak, hatta eşit dengeye aday bir ağırlığı mevcut. Kadınlar acayip varlıklar. Onlarsız bir düzen ve egemenlik harbiden düşünülemez. Hiçlik kavramını, onlarsız yaşamakla çok iyi anlayabiliriz ve tabiki bu düzenin baş mimari Tanrıdan sonra, dünyevi yaratıcısı ve meleği anneler! Tarihi değiştiren kadınların isimlerinden birazdan bahsedeceğim ama, her bireyin özel kendine has tarihini değiştiren bir kadın varsa o da Annesidir!

Evet, Kimilerine göre tarihi erkekler yapar. Bu doğru bile olsa derler ki erkekler o tarihi kadınlar için yapar!
Fakat tarihi yapan kadınlar da vardır. Belki ön safta gözükenlerin sayısı azdır fakat onlar olmasa bambaşka bir dünyada yaşardık.
Kadınla güzellik ayrılmaz bir tamlama o nedenle bugün konumuz ‘tarihi değiştiren güzel kadınlar’. Fakat bu demek odeğildir ki çok güzel olmayan ama başka nitelikleri olan tarih değiştiren kadınlar yoktur. Mesela, güzel sayılmasa da dünya tarihini derinden etkileyen ve Kanuni Sultan Süleyman’ın çağdaşı sayılabilecek İngiliz kraliçesi 1. Elizabeth
Fakat gelin biz bu kez güzelliğiyle tarihi değiştiren kadınları konu alalım. Tarihe yön vermeyi sadece güzelliklerine değil zekalarına da borçlu olsalar bile... Şimdi bu hususda, tarihde iz bırakabilmiş sayısız kadınların bazılarını, alanında ve konuda örnek teşkil etmesi bakımından öne çıkan isimlerden bahsedeceğim:


Sappho M.Ö 570 Tarihin ilk kadın edebiyatçısı, Afrodit'in rahibelerinden biriydi. Yazdığı coşkulu ve cesur lirik şiirler nesiller boyunca yaşadı ve günümüze kadar geldi.




Cleopatra - M.Ö 69 -30 Mısır'ın son hükümranı, dönemin en güçlü iki ismi Sezar ve Marc Antony ile beraberliği sayesinde ülkesinin varlığını korumasını sağladı, güzelliği bugün bile dillerden düşmüyor.







Mecdelli Meryem M.Ö 4 - M.S 40 Hristiyanlığı getiren peygamber İsa ondan ‘yoldaş’ım diye bahsetti ve Hristiyanlığın yayılmasında çok önemli rol aldı.





Hürrem Sultan Ukrayna'ya yapılan akınlardan sonra İstanbul'a getirilerek saraya alınan Anastasia'nın adı Hürrem olarak değiştirildi. Kanuni'ye 5 evlat veren Hürrem Sultan tarihe geçti.




Elizabeth I 1533-1603 İngiltere’nin ‘Altın Saçlı Kraliçesi’ ülkeyi yokolmanın eşiğinden kurtardı ve bir dünya impratorluğu haline getiren ilk adımların atılmasında büyük rol oynadı.





Florence Nightingale 1820-1910 Savaş zamanı yaralı askerleri tedavi etmek için gece gündüz çalıştı ve modern hemşireliği kurdu





Susan B.Anthony 1820-1906 Köleleğin ortadan kalkması ve kadınlara oy hakkı verilmesi için yoğun uğraşlar verdi







Marie Curie 1867-1934 Radyasyon üstünde yaptığı çalışmalarla Nobel Ödülünü kazanan ilk kadın bilimci







Helena Rubinstein 1870-1965 Kozmetik kavramını bulan ve bir servet sahibi olan Polonyalı girişimci.






Helen Keller 1880-1968 Bebeklik yıllarında görme konuşma ve duyma yeteneğini kaybetmesine rağmen aldığı eğitim ile özürlülere yardım edecek bir çok yayın çıkaran pedagog






Rosa Parks 1913-2005 1930'larda beyaz ve siyahlar otobüslerde farklı koltuklarda oturuyordu. Alabama´da beyaz bir adam Parks´tan kendisine yer vermesini istedi. Kendine ayrılan bölümde oturan Parks yer vermeye direndi ve bunun sonucu tutuklandı. Bu olay Amerika'da siyahi direnişin milatlarından biri olarak kabul ediliyor





Indira Gandhi 1917-1984 Hindistan'ın ilk kadın başbakanı, ülkesini en zor zamanlarında dağılmaktan kurtardı. Buna rağmen 1984´te Sih koruması tarafından suikaste kurban gitti.






Marilyn Monroe 1926-1962 Seksilik kavramını sinemaya taşıyan en güzel sarışın







Anne Frank 1929-1945 13 yaşında yazdığı günlüklerle Nazi zulmünü tüm dünyaya duyurdu






Dian Fossey 1932-1988 Hayatının çoğunu Afrika'da vahşi gorillerle yaşayarak geçiren zoolog ve çevrebilimci... Fossey soyu tükenmekte olan birçok hayvanın korunması çalışmalarına öncülük etti






Billie Jean King 1943- Tarihin en önemli kadın atletlerinden biri olan Billie Jean, kadın sporcuların eşit haklarda yarışabilmesi için savaştı. Yirmisi Wimbledon`dan olmak üzere 67 madalya kazandı.






Madonna 1958 – Tüm zamanların en başarılı kadın pop sanatçısı. Müziğin 'aykırı kraliçesi' 1980`lerden itibaren pop kültürüne damgasını vurdu




Bu arada bu konu ile ilgili Ali Çime'nin "Tarihi Değiştiren Kadınlar" adlı kitabından da ilgisi olanlar için Tanıtım yazısıyla birlikte bahsetmek istiyorum:
Geçmişe baktığımızda, erkek egemen bir seyrüseferin hüküm sürdüğünü görürüz. Kılıç kuşanıp fetih yapan, çağ açıp çağ kapatan, yaptığı bir konuşma ya da aldığı kararla kitleleri coşturan, atomu parçalayarak insanoğluna sınırsız enerjinin kapılarını açan, bazen kabul etmek istemesek de, çoğunlukla erkekler olmuştur. Peki bu, tarihin beyaz perdesinde hep erkeklerin başrol oynadığı anlamına mı gelir? Ne yani, kadınlara düşen rol, her zaman 'en iyi yardımcı oyuncu' rolü oynamak mıdır? Tabii ki hayır. Yüzyılların üzerine oturduğu mayınlı tarih tarlasından sıyrılıp çıkan öyle kadınlar olmuştur ki, teşbihte hata olmaz, o çok 'bilindik' erkekler, bu kadınların azametlerinin gölgesinde bile terlemeden edememiştir! '

Gazeteci yazar Ali Çimen 'Tarihi Değiştirenler' dizisinin son kitabı Tarihi Değiştiren Kadınlar'a böyle başlıyor ve 30 ünlü kadını sayfalarında konuk ediyor. Bu 30 kadın arasında Mısır İmparatoriçesi Cleopatra, ünlü kadın casus Mata Hari, Nobelli Madam Curie, Osmanlı İmparatorluğu'nun bir dönemine damgasını vurmuş 'iktidar avcısı' Hürrem Sultan gibi isimler de var; insanlığın özgürlüğe giden yolda devrim niteliğinde adımlar atmasını sağlayan siyahi kadın eylemci Rosa Parks ve Tom Amca'nın Kulübesi isimli romanıyla Amerika'daki kölelik kurumuna kalemiyle savaş açan Harriet Beecher Stowe da.

Bir fabrika işçisiyken kendisini uzayda bulan Tereşkova ve okyanusları aşan havacılık sevdasıyla hayatını uçmaya adayan Amelia Earhart da yüksek tempolu hikâyeleriyle listede yerlerini alıyor.

Kitabın önemli bir bölümü de iktidar peşinde koşan kadınlara ayrılmış: Pakistan'ın ve aynı zamanda İslam coğrafyasının ilk kadın Başbakanı Benazir Butto; düşman kardeşi Hindistan'da yine ailece ülke siyasetine damga vurmuş, ülkesinin ilk Başbakanı İndira Gandi; Fransa'ya 40 yıl boyunca hükmeden İtalyan Catherine de Medici; Rusya'yı çağının en güçlü ülkelerinden biri yapan Alman kökenli Katerina; İngiltere'den Kraliçe Elizabeth, Kraliçe Victoria ve onların bıraktığı yerden bayrağı devralarak İngiltere'yi bir küresel aktöre dönüştüren 'Demir Lady' Margaret Thatcher.

İktidarda olan kadınların yanı sıra iktidarda olan erkeklerin yanındaki ihtiraslı kadınlara da şahitlik ediyor tarih ve dolayısıyla kitap da. Komünist Çin'in en korkulan simalarından biri olan Jian Qinq ya da daha çok bilinen ismiyle Bayan Mao; oğlunu padişah yapmak için bir diğer oğlunu kurban eden Kösem Sultan ve Arjantin Devlet Başkanı Juan Peron'u efsaneye dönüştürme yolunda kendisi bir efsane olan Eva Peron.

Kitap ayrıca, bol görsel malzemesi, Hürrem ile Kanuni arasında gelip giden aşk mektuplarından satırlar, Simone de Beauvoir ve Jean Paul Sartre'ın ölümsüz aşkı ve bu 30 kadının gündelik hayatlarına ilişkin daha birçok ayrıntılı ile adeta kahramanlarını ete kemiğe büründürüyor.

I. Elizabeth İspanyol hanedanına karşı Osmanlı'nın himayesindeydi. Sultan III. Murad 'Siz dahi südde-i sa'adetime ita'at ve inkıyada sabit-kadem olup, ol caniblerde vakıf ve muttali olduğunuz ahbarı arz ve ila'm etmekden hali olmıyasız' diyordu Kraliçe'ye. Buna karşılık o da III. Murad'ın annesi Nurbanu Sultan ve eşi Safiye Sultan'a hediyeler gönderiyordu.

Jeanne d'Arc Orleans'ta başına geçtiği Fransız ordusu ile İngilizleri hezimete uğrattığında henüz 17 yaşındaydı.

Kösem Sultan torunu IV. Mehmet'i tahta geçirmek için oğlu I. İbrahim'i gözünü kırpmadan katlettirdi. Ancak daha sonra IV. Mehmet için de sinsi planlar yaptığını sezen Turhan Sultan, kayınvalidesi için Başlala Uzun Süleyman Ağa'ya kısa ve net bir emir verdi: 'Kösem'i canlı görmek istemiyorum! '

Osmanlı sultanlarına Rusya namıma kök söktüren, ülkesini kısa zamanda modernleştiren Büyük Katerina aslen Almandı.

Feminist düşünür Simone de Beauvoir hayatı boyunca bir adamı aşkla sevdi: Jean Paul Sartre

Çin Kültür Devrimi'nin silahlı gücü Kızıl Muhafızlar'ı kuran Mao değil, eşi Jiang Qing idi.

1981'de Altın Mabed'i ele geçiren Sihleri acımasızca bastıran İndira Gandhi bir şeyin farkında değildi: Yakın korumalarından ikisi Sihti ve onu ortadan kaldırmaya niyet etmişlerdi.

Arjantin'in efsane First Lady'si hayatını kaybettiğinde 33 Eva Peron'un naaşı ülkesine eşi Hugo'nun kendisinden sonra evlendiği Isabel Peron tarafından getirildi.

Son olarak bu konu ile ilgili araştırma yaparken dikkatimi çeken bir belgesel hakkında, yine ilginizi çeker umudu ile paylaşarak, ilgili videoyu da sizlere sunuyorum:
Amerika'nın tarihini değiştiren cesur kadın Rosa Parks
SESSİZ GÜÇ HAREKETE GEÇTİ...
1 Aralık 1955

Alabama Montgomery'de Rosa Parks isimli siyah bir kadın, eyaletin ırk ayrımı kanunlarına aykırı davranarak otobüste yerini bir beyaza vermediği için hapsedilmiş ve ortalık karışmıştı. Kendi halinde bir kadın olan Parks'ın o zamanlar için alışılmamış bir şey olan bu cesareti, Amerika'daki medeni haklar tarihinin baştan yazılmasını sağlayacaktı...

Amerika'daki ırk ayrımcılığının ipini çeken kadın Rosa Parks'ın hikayesini Tarihi Değiştirenler Serisi'nin TARİHİ DEĞİŞTİREN KADINLAR başlıklı kitabında okuyabilirsiniz.



Kaynaklar:
haberdesin.com/haber/kadin/
Sosyal Haber Siteleri

12 Haziran 2012 Salı



Ölüm Korkusunun Kokusu

Ölümler çıplak gelir demiş Düş Sokağının en sakin yalnızları. Dünya'ya da çıplak geldik, ölümüde çıplak mı karşılamak gerekir demeyin. Soyut olarak çıplak alır götürür seni. Üzerin kat kat hint kumaşıyla sarılsada, ölümler çıplak gelir sen anlamasanda. Zaten anlamaya gerek yok! Çözmeye çalışmana da hiç lüzum yok! Sonucu belli olan bir şey için çabalar ne boş emektir. Değişmeyenin sadece değişim olduğunu bilen insanlar, değişiminde değiştiremeyeceği tek gerçek" ölüm"dür bunuda bilmek gerek. Bu konuda bu aralar hassaslaştım galiba. Burada içimdeki yoğunluk sebebiyle dile getirmek istediklerimi tam anlamıyla yansıtamıyor olabilirm; Ama bu satırlarla ilişkili bu konuya beynimde yer sattığım aşikar. Neyse bu kaygı genellikle belli bir yaşanmışlıkların sonucu olarak, hayatın genel evresini geride bırakmış insanlarda o dönem içerisinde canlanmış oluyor. Özellikle gençlik döneminde bu kaygıdan uzak bir hallenme ile yaşama kendimizi salmamız, bizim ilerleyen yıllarda bu korkuyu yılnmış acı şarap misali ertelenmiş kaygı-korku haznemizde bekletip, o dönemlerden biriktirmemize neden olarak yaşamımızın belli evresinde karşımıza koklata koklata koyuyor..

Ölümün kavramsal, bilimsel bir çok açıklaması var elbet; Ama konu yaşama son verilmesi durumu olunca onlarında pek bir önemi kalmıyor gibi geliyor bana. Sadece bir gerçek var ve bu gerçek açıklaması gerekiyorsa şudur olaydır. Yıllarca ölümsüzlük konusu açılır bilim dünyasında. Klonlama, ölü hücreyi yeniden canlandırma, uzun ömür sağlayıcı ilaçlar vs. Ama hiç bir zaman ölümsüzlüğe santim dahi yaklaşılamadı. Yaklaşılamazda heralde. Bunları geçtim ölümsüz olduğumuzu düşünün nereye kadar? 100, 150, 200 hoba yazarken dahi karamsarlık sarıyor parmaklarımı. Hadi diyelim yaşadık, yaşıyoruz dünya o kadar güzel bir yermi ki asırlar boyu vakit geçirelim. Ben bu yirmili yaşlarımda, yaptıklarım ve yapacaklarımdan haz almıyor ve boşuna uğraş verdiğimi hissederken, bunun üzerine bir de ölümsüz olduğumuzu düşünüyorum ve kusasım geliyor. Böyle hissetmemin nedenlerinden bir kaçı ise yaşadığımız dünya da herşey tükeniyor. Kaynaklari hammaddeler vs. Herkes her konuda fikir sahibi. İlk çağda herkes felsefesini dahi yapmış bu işlerin. Şimdi yaşadıklarımızın ve kavgalarımızın bir çoğu ilk milatlarda da yaşanmış. "Tarih tekerrürden ibarettir" lafı harbidir, hep insanoğlu kendini tekrarlıyor gibi. Bakmayın teknolojiye, bir üst model çıkan telfonlara, arabalara. Onlar ayrı. Onlar aynı istikamette dönüp dolaşan bir geminin rüzgara karşı oyalayıcı manevraları gibi görüyorum. Betimlemelerim biraz ağır ve açıklayıcı dışı olabilir; Ama betimlemelerde bırakalım özgün olsun dimi ama. Yine laf lafı açar mevzusuna takıldık. Anlatıkça susuyası geliyor insanın. Ne diyorduk ha, an itibariyle tanımadığım sayın blog yazarı sana ölümsüz olmak istediğimizi kim söyeldi yahu diyordunuz galiba ya da öyle olabilme ihtimalini sevmişimdir ben yine. Harbiden lan! kim bana bahsetti ki bundan diyebilirim; lakin içimden de hadi len kim öyle bir şansı olupta bunca karamsarlığına rağmen ölümsüz olmak istemez ki derim. Bir kere doğasında var canlıların. Biz yaptıklarımızı, günahlarımızı ya da her ne ise nasıl olsa öleceğiz, ne gereği var diyerek mi yapıyoruz hey ahali? elbette nayır nermin. İnsanoğlunu açgözlülüğü "istisnayiler" dışında varlığının en önemli kanıtıdır. Bana felsefe yaptırmayın şimdi yazımın göbeğinde. Yapan bloggerlar var gidin onları okuyun bi zahmet sayın okuyanistler. Anlattığım kadarıyla böyle, anlayabileceğiniz kadarıylada alakalı olaraktan tabikide.

Artık iyisiyle, kötüsüyle bir sonuca bağlamak istiyorum, ama daha bir kaç konuya değinmeden terketmek istemiyorum burayı şöyle ki: Gençlikle bağdaştırırken ölüm kaygısını o dönemimizde, bu ölüm kokusunu burnumuza çekmememizin birçok durumu var. Bu Tanrı'nın sistemide olabilir. Şöyle bir düşünürsek, Tanrı işlediği mekanizmanın zaman ayarı ile birlikte çalıştırdığı düzenek, başlarda sağlıklı çalışması ve hiç teklememesi gibi; Ama çalıştıkça, yoruldukça yavaşlaması ve sona yaklaştım mı endişesi. Her şeyin matematiği var mıdır? Neyse ne diyordum işte gençlikte aklımızda tabiri caiz ise, kavak yellerinin yellenmesi bu kaygıdan uzaklaştırıyor. Durumu başka bir durum devir alıyor. Yani oyalanmalar, oyalayanlar, karmaşa ve karışıklıklar, kimlikleri arayışlarda falanda filanlar. Hadi örnek dahi vermek gerekirse: Kaç hatun tavlarım ya da kaç erkek, kaç defa seks yaparım, şu sınavdan geçersem şu olur, kalırsam biterim, kariyer yapmalıyım, para kazanmalıyım, güçlü olmalıyım, acımamalıyım, yenmeliyim, kazanmalıyım ve bir çok dönemi oyalayan sorular, ugraşlar.. Haytımız bu kelimeleri nasıl? uygularım, yaparım ederimlerle geçmiyor mu? ilkçağda birileri harfi buldu sonra birileri yazıyı, daha sonra birileri de kelimeler oluşturdu, Tanrı beyin ve zekayı zaten sunmuş büyük bir cömertlikle. Hepsinin harmanlaması ve küçük kelimelerle, büyük ugraşlar, işler çıkıyor. Ömürde bunlar içinde büyük bir ölçüde kayboluyor. Bunların başlanğıcında kaygı duymamızın nedeni ise "bilinmezlik" evet belkide tek ahantar bu kelimedir. Bilinmezlik! yaşamımızdaki eylemlerin kaygıya dönüşmesinin etkeni. Yapacağımız ya da yapmak zorunda olduğumuz herhangi bir eylemin sonucunu kesin olarak değiştirilemeyecek durumda olduğunu bilsek, o eylemin öncesi veya sonrası için hiçbir kaygıya yer vermeyiz aklımızın en ucra köşelerinde.

Konuyu burda sonlandırmak istiyorum. Yoksa daha ve daha uzar gider gibi geliyor. Konu derin bir konu idi. Bahsedilecek çok işlev var ama sohbet havasında içimdekilerimi paylaştığımı düşünüyorum. Bu yüzden favori cümlelerden sürçü lisan ettiysek affola diyor ve yavaştan uzaklaşıyorum gözlerinizden.

Tamamen kaybolmadan önce, ölüm konusuyla ilgili benim satırlarımda dile getirdiğim düşünsel öngörülerime burun kıvıranlar için, daha bilimsel ve farklı blog yazılarının linklerini vermek istiyorum:

http://blog.milliyet.com.tr/olum-korkusu--olum-endisesi

http://blog.milliyet.com.tr/olum-korkusu


http://blog.milliyet.com.tr/yaslanma-ve-olum-korkusu

http://blog.milliyet.com.tr/olum-korkusu---dinin-kaynagi

Perdenin kapanışını, yazımın girişine konuk olan Düş Sokağının Sakinleri ile "Ölümler Çıplak Gelir" parçasıyla yapalım ve diyelim ki:

Ölümler çıplak gelir
Geceyi indirir yavaşça gözlerine
Senden çıkmak kolay değil
Beterdir hayat acılar çekenlere