10 Ocak 2013 Perşembe





BOŞLUK DOLDURMACA


Uyanıyorum. Hava yine salya sümük. Nerden mi anladım? Camlarada bulaştırmış, olmuşlar buğulu. Dokundum, elime sildiler ağızlı burunlu.

Olağan bir duruma böyle yaklaşmam canımı sıktı, sigaramı aradım. Paket boştur aslında. En fazla bir kontenjanla sınırlı, dudağıma atama bekliyordur. Neyse ki gördüm. Orda yine, yatağın baş tarafının halıya doğru uzanan hizasında, yatağın altına ilişmiş, irkilircesine. Almak için yatağın altına eğildiğimde baktın ki; birikmiş yığınla boşluk kalıntıları.

Evet, dağınık bir kişilik olabilirsiniz, ama bu kadar çok boşluk biriktirecek kadar boş vermiş olamazsınız. Daha doğrusu olmasanız daha yararlı. 

Bir şeylerden bahsettim birkaç satır önce. Bu yüzden devam etmem gerekiyor söylenmesi gerekenler, anlamlarını yitirmeden. Kötü haber nerden, nasıl bahsedeceğimi bilmiyor, kelimelerin gidiş yolundan cümlelerime ulaşmaya çalışıyorum. Bekleyin biraz! Sigaramı yakıyorum. Her şeyi o başlattı. Şimdi yaktım onu!

Ben yazılarımda hep uzatmaları oynuyorum. Bu uzatma, futbol teriminin anlam kazandırdığı bir uzatma değil. Gerçek uzatmalardan bahsediyorum. Çoğu insan söyleyeceklerini pat diye söylüyor, yazarken de aynı şekilde öyle yapıyor. Ben  bunu beceremiyorum. Galiba ne kadar kısa ve direk yazarsam, yalnızlığımla o kadar uzun vakit geçireceğimden emin olduğum için korkuyorum.

Bu yüzden yazdıkça yalnızlığa karşı uzaklaştırıcı bir dua okuyormuşum gibi hissediyorum ve de işe yarıyor, bu süre sarfında bana pek musallat olmuyor. Bu aralarda yalnızlıkta yalnızlıktan korktuğu için mi bilinmez, her boşluğu değerlendirmek ister; görmenin mümkün olmadığı, lakin hissetmenin an ve an yaşandığı meşhur boşluk duvarlarına tırnaklarını geçirenlerle, sıkılmadan oynadığı oyunlarına devam eder.

Herkesin kaçış yolu vardır bu tarz gerçeklerle ilgili. Yazının kapılarını açtığınızda sizi ilk “uyanmak” ile karşıladım. Çok basit bir karşılama olduğunun farkındayım. Hiçbir enteresan ayrıntısı yok, ama bu hiç enteresan gelmeyen olgu bütün boşlukların ya da yalnızlıkların başlangıcını temsil ediyor kanımca-Ayrıca Temsil gücüde tanınmış, huzuruna çıkan her güneşin karşısında.

Durun! Nasıl unuturum vardiyacı uyanmaları. Gecedir onların mekanı. Yüzümüze afrasını atıp, güneşe inat yıldızların arasında saygı duruşa geçen bir de Ay’ı vardır.

En çok bu zamanın müdavimleri, geçtikleri boşluklarda izler bırakır. Ne kadar karanlıksa etrafları kimse bilmez o kadar iz bırakır, gelenlere yol olsun diye değil! Aksine o yoldan dönsünler diyedir fark etmeden sarf ettikleri çabaları...

…yani boş geliyor yığınla harf dolu zırvalıklar insanlara. insanlar oyun oynamak istiyor. Oyalanmak! Gerçeklerle yüzleşmek, ruhlarının çakma derisini yüzmek gibi hissettiriyor.  

Ellerinde bir bulmaca, içinde sarmaşığa dönüşmüş boşluk doldurmaca.
Kazansanda bir boşluk, kazanmasanda.
Ziyanı yok oynamaktı önemli olan.
Çünkü oyunun ta kendisiydi seviliyor olan.
Oyunu kazanman ya da kaybetmen için bitmesi gerekirdi en azından.
Hiç bitmeyecek bir oyun olur mu? Elbet biterdi.
Bir oyun vardır ki: ne zaman biter bilemezsin.
O zaman oyunun kendisi olursun.
sen bitince, oyunda solanmış olur..

Oyunlar, oyalanmacalar, yalanlar...

..İnsanlar biraz fazla büyümüyor, biraz daha bürünüyor…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder