5 Mayıs 2012 Cumartesi



Yalnızca Duvardaki Bir Başka Tuğlayız

Evet başlıktan da anlayacağımız gibi "Pink Floyd"un "Another Brick in the Wall" adlı eserininden giriş yaparak "The Wall" filminden ve bu cümleden bana yansıyan benden de size dayandırılan anlamı hakkında farkındalık yaratarak yazının sonuna doğru yollar çizeceğim.

Düşüncelerimizin kontrolüne, sistemin köleliğine ve en güzel yıllarımızı "emir-komuta" ilişkisiyle geçirmemize gerek var mıydı? Düşüncelerimizi yönlendirmenin ve fikirlerimizin dile gelmesini sağlamanın en açık yollarının kapatılması ve bize yol diye gösterilen çıkmaz sokaklar! Eğitim ya da bu hangi alanda olursa olsun, bir sistemin dayandırdığı yapısal öngörüleriyle, hissettiklerimizi dile getirmekte ısrarcı olanlar hep yolundan döndürülerek, sistemin fikir ve düşüncelerine bağlatılmak istendi kaç yüzyıldır ve halen itina ile istenmekte. Ben buna fikir ve düşünce faşistliği diyorum; Çünkü bu faşistçe bir yaklaşım. Mecazı olsun ya da olmasın.

Onların isteklerine, yönlendirmelerine ihtiyacımız yoktu. Sistemlerine ya da kaynaklarınada. Bize bilgi ve daha da fazla bilgi lazımdı sadece. Yani "kitaplar" onlardan bahsediyorum. Buna ulaşmanın ve elde edilmenin sağlandığı yer, kuralları koyanların ve sistemi yaratıp içine ittikleri insan karmaşası ile olmamalı. Bilgi zaten orda, ordaydı! sen onu çemberin içinde saklayıp, o çembere çektiğin beyinlerle bunu düşüncelere satamazsın; Ama yaptılar, yapıyorlar engel nerde? kiminle? nasıl vazgeçiririz? nasıl ele geçiriz hakkımız olanları? bir cümle ile mi? bir kaba müdahale? ya da bir karmaşa ile mi? kaosa gerek var mı? bu yüzden insan olduğumuzu, yaşadığımızı ne hissettirir şimdi?.. İşte elimizde kalanlar git gide sorulardan ibaret oluyor. Sanki çözüm bir yerlerde, birilerinde ya da hiç kimsede; Ama şimdililk sadace sorular var ellerde gözlerde.. Eminim Tanrı da böyle olsun istememişti. Belkide tek emin olduğum konu bu.(sadece yapabildiğimiz "Fuck The System" diyebilmek)



"Duvardaki başka bir tuğla" Cümlesinden kendimce vardığım ve takıldığım bir diğer anlam ise: "Hiçlik" kavramı. Hepimiz bu dünya gezegeninde en yüksek mertebesine kadar tam anlamıyla birer hiçiz. Zaten "ölüm" gerçeğinin olduğu yaratılış düzenimizde doğup, büyüyüp sonucunda ölüme kadar yaptığımız, nefes alıp sattığımız bu hayatta, ölüm hariç hiçliklerle var oluyoruz. Bu da bizi profesyonel bir hiç yapıyor. Sen her ne yapmış olsanda yani dünyayı kurtarmış olsanda bu böyle. Bu kötü, nefret ve negatif olgularına bağlı bir düşünce değil. Aksine kendini bilme ve farkındalık gerçeğidir. Herkes yaptığı bir iş, eylem ve hareket konusunda çevresine ve tanıdıklarına bakarak onlara göre hep en iyisi olduğunu düşünür. Ulan! ben neymişim, bunu kimse yapamıyor benim gibi falan şeklinde. Bu inanmak istediklerimiz ve kafamızı çevirip etrafa ve düzene bakmamamızdan kaynaklanıyor. Halbuki o işi, eylemi ve hareketi bırak dünyada, ülkede, şehirde, bir arka mahallede, senin tanımadığın biri yapıyor olabilir. Sen sadece o iş, hareket ve eylemin çarklarından birsin. Ama mekanizma kim? ne? o muamma; ama sen bir hiçsin bunuda unutma! ve senin gibi onlarca, o işi, hareket ve eylemi yapan hiçler yani bizler. Bu yüzden bu ego şehvetinin güzelliğine kapılırken biraz farkındalık alıgılarmızı açmalıyız. Siz, bir arkadaşınız ya da kardeşiniz her neyse artık bir eylem sonucunda kendinizi, ondan daha iyi ve başarılı görüyorsanız ben bunu; bir sineğin kendini, uçtuğu için karıncadan daha başarılı saymasına benzetim. Oysaki kuşta uçar, yarasada, sinekse bunun farkında değildir bilmem anlatabildim mi. Yani sonuç olarak Dünya'da kaç saniyede bir insan, doğup ölüyor bunu herkes biliyor istatistik olarak. bir başkasının yerine, bir başkası geliyor, ekleniyor. Nüfus belli bir dengede ya da dengesizlikte ilerliyor. Saniye diyorum, yani insana bakarken bir fotoğrafa bakar gibi bakmalıyız. Fotoğrafı oluşturan, bir araya gelen binlerce pixeldir. İnsan da öyle, duvarda bir tuğla kırılır, çatlar ya da eksilirse yerine yeni bir tuğla koymak doğanın ve Tanrı'nın matematiğidir. Yalnızca Hepimiz Duvarda Bir Başka Tuğlayız.


Saniyede doğup, ölen insanlardan bahsederken denk geldiğim bir siteyi paylaşmak istiyorum. Bu sitede dünya haritası üzerinde doğup ölen insanların oranları anlık olarak veriliyor. Bu ne kadar kesin ve sağlıklı bir site bilmiyorum ama benim ilgimi çekti:(Harita üzerindeki güneş gibi yanıp sönen işaret:doğumu siyah işaret ise: ölümü ifade etmektedir) www.breathingearth.net

Şimdi de yazıma başlarken bahsettiğim "Pink Floyd-The Wall (Duvar)" müzikal filmi hakkında bilgileri ve bizzat filmini paylaşacağım şimdiden iyi seyirler:

The Wall, İngiliz rock müzik topluluğu Pink Floyd'un 1979 yılında yayınladığı aynı adlı albüme 1982 yılında Alan Parker tarafından çekilen, animasyonları da olan, pek fazla diyalog olmayan, albümün müziklerinin Hey You ve The Show Must Go On dışında tamamının bulunduğu bir film. Başoyuncu Bob Geldof'dur. Animasyonlar efsane sanatçı Gerald Scarfe tarafından yapılmıştır.

Film, Pink Floyd'un konserinden bir görüntü ile başlar (In The Flesh). Sonraki iki şarkı The Thin Ice ve Another Brick In The Wall, Part I'da Pink'in küçüklüğü ve babasının II. Dünya savaşı'ndaki ölümünü anlatır ve duvara ilk tuğlalar da burada koyulur. The Happiest Days of Our Lives, Another Brick in the Wall, Part II şarkılarında ki konu Pink'in izolasyonunda bir sonraki aşama olan okuldur. Mother'da korumacı anneye, Empty Spaces'de (albümde olmayan What Shall We Do Now'ı da işin içine katarsak) giderek yalnızlaşan Pink'in kendini tüketime verişine tanık oluruz. Young Lust'la birlikte artık Pink bir rock yıldızıdır. One Of My Turns, Don't Leave Me Now, Another Brick in the Wall, Part III Pink'in hayatının ve ilişkilerinin giderek daha da beter hale geldiğini görürüz. Goodbye Cruel World ile de artık duvar örülmüş, Pink Floyd izolasyon süreci tamamlanmıştır. Hey You, Is There Anybody Out There? ve Nobody Home şarkılarında ile yalnız kalan Pink'in yardım çığlıklarını dinleriz. Durumu iyice umutsuz hale gelen Pink'in dünyadan kopmuş, konserlere devam edemeyecek hale gelmiştir. Comfortably Numb, The Show Must Go On ile konserlere devam edebilmesi için Pink'e uyuşturucu verilmesi anlatılır. İyice deliren ve kurt (worms) sembolüyle çürüyüşü anlatılan Pink artık bir faşist olmuştur ve duvarların arkasında olmaktan memnun gibidir (In The Flesh, Run Like Hell, Waiting For The Worms). Stop ise Pink'in tükendiği noktadır. Sonrasında ise The Trial ayni yargılama gelir. Yargılama Pink'in kendisiyle hesaplaşmasını konu eder. Sonuç olarak duvarlar yıkılır, tüm karanlığına rağmen albüm aydınlık bir sonla biter.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder