2 Nisan 2012 Pazartesi



Caddedeki Çocuktan Öğütler
(Kelimelerin Dansı adlı bir masaldan)

-Bir gece yine yalnızlıkların doldurduğu kalabalık caddenin içinde kaybolan çocuk bağıra bağıra kelime satıyordu kendisi gibi yolunu kaybetmişlere. Ama kimse kulak asmıyor, farketmiyordu nedensizce. Sonra bir an bana rastgeldi kaldırımın en ücra köşesinde, yolumu kesti eğil dedi ve sonra anlamsızca bunları fısıldadı kulağıma gece boyunca:

Yokluğun önüne serdiği hediyeleri alır götürür ellerin. İlk başta hoşluktur zevke vardığın gözlerinde parlayan maneviyatı hiç sayılan maddi meraklarının, içine düşünce anlarsın ne için dalaştığın ve ne için uğraştığın, anlamadan vardığın kararın pişmanlıktır karşında durduğun düşmanın. Zaman ilerledikçe başta oluşan getiriler eşitlenir götürdüklerine anlattıkları kalır elinde merak etme onlarda harcanır yarın bir gün kaybedilenlerin arkasından sarf edilen keşkelere..

Vakti daraltan bir saat evresinin içine mahkûm kalmış suretin, bundan payını koparmış kimselerle dolu çevreler ve etrafında ki gölgeler takibi sürer her attığın adımlarda, izlerini saklamaya çalışır kalp atışları saklanmaya ve uzaklaşmaya, şehrin en köşesine bırakırsın üzerideki geçmişin birikmiş çöplerini. Bu yalnızlık yollarında daha yolun başıdır ilerleyeceğin birçok yolculuk, atacağın birçok adım o adımlar atılırken, akşamın da bir bakmışsın ki şehrin ışıkları hafifleşir havanın soğuk sohbeti titretir elleri. Hoşuna gitmez muhabbeti hissettirir ensende garip bir ürpertiyi, karanlıktan korkmadan ilerlediğin bu yolun habercisi ruhunun sunmuş olduğu cesaret hazinesi.

-Artık yeter ne demek istediğini ve neden bana söylediğini bilmiyorum ama zamanım yok gitmem gerek diyerek bahane ile uzaklaymaya çalışırken yeniden başladı o an tek bana anlamlı gelen anlamsızlıklara..

Zaman en iyi ilaç kullanmasını bilenlerin olmuştur yaralarına deva, bir kenara terk edenlerin olacaktır her zaman basına bela. Yılların içine hapsolmuş birkaç takvim yaprağı içinden geçen her sonbaharın dökülmüştür birçok yaprağı. Yürürken binlerce ağacın arasında fark edilemezsin kaplamıştır gölgeleri, adım attığın her çehreni, suratında yalnızlığın birikmiş izleri taşımış onca yıl sorusuz yüklenen yükleri, her acı da bir yenisini. Şu akıl dediğim sahtekâr kaybetmek nedir bilmeden limanlarından gemileri sürüklercesine gurbetin yoluna neden? Engel olmadın her attığım adımda yaklaşırken uçurumun biraz daha kenarına. düşmemi beklemeden savurdu rüzgârların kollarını açmış bekleyen sonsuzluğun kucağına..

- Ve son olarak ekledi çocuk;

Akmayan kalemin mürekkebi, tükenmezdir nefesi her çizikte gösterecektir yaşanılanların ölümsüz resimlerini. Anlatacaktır her suskunlukta gerçekleri, dili olmayan sayfalarım kalemimin ucudur konuşturacak olan sessiz kelimeleri susmak nedir? Bilmeyen sesli harflerim haykıracaktır etrafa boşaltacaktır zehrini, hasta olan zihinlerin şifasıdır sarf etmekte olduğum miras misali sözlerim.. Suskun dudakların mühürlenmiş cümleleri, korkudan konuşamayan gözleri, soğuk ateşten yanmayan bedenler, acı çekmeyen ağrılarından sızlayan kalpler, vicdan nedir? Bilmeyen taşlaşmış yürekler, sahtekârlığa batmış kör gözlerin önünde sirkelenmiş yalanlar, açıkça bataklığa batmış timsah yavruları söyleyin kim? temizleyecek kirlenmiş dünyamı, kim? yenileyecek basa dönmekten bası dönmüş rüyalarımı...

-Ben şaşkına uğramış vaziyette orda kala kalırken çocuk ardına bakamdan kafasını ve bedenini çevirdiği gibi caddenin karanlığında adeta buharlaştı. Ben korkmuştum. Ürperti omuzlarımı okşayıp duruyordu. hepsini geçtim söylediklerini düşünmek beynimi çürütüyor, her bir kelimesi kalbime doğru sıkılmış kurşun gibi ardarda saplanıyordu.

Şimdi bu çocuğun söyledikelrini bende dahil olmak üzere düşünelim ne dersiniz?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder